6 Aralık 2023 Çarşamba

Kendini DE sevmek - 5: Yenilgiler

Taaaa ilk yazıda, kendini de sevmenin ön koşulu hümanizm, yani diğer insanları koşulsuz sevebilmek demiştim. Peki ya hümanizm yolunda aldığımız yenilgiler? Yani narsistlerle, sosyopatlarla, bile isteye kötüyü seçen insanlarla kurulan bağda alınan yenilgiler? 

Şimdi iddialı bir söz edeceğim ama, 1-2 haydi en fazla 3 tamam, hepimize hayatta böyle yanlış insanlar denk geldi mutlaka, ama böyle insanlar "sürekli" denk geliyorsa sana, sürekli kendini kullanılmış, hor görülmüş, sevilmemiş hissediyorsan ve "bana da hep kazmalar mı denk geliyor" ya da "dünyada iyi, kibar, sevgi dolu insanlar kalmamış" diyorsan, genel olarak insanların kötü olduğuna, seni kullanmak, senden faydalanmak için var olduklarına inanıyorsan.. orada bir durmak ve "belki de sorun bendedir" diye düşünmek yararlı olabilir. Çünkü "bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" diye bir atasözümüz var biliyorsun; hayatta bazı kutuplar birbirini çeker: empatlar ve narsistler, sadistler ve mazoşistler, batman ile joker :)) Kısacası, bir klişe vardır ya "hayat sende neyi yanlış görüyorsa, onu defalarca tam burnunun dibine getirir" diye, hani sen çalış bu konuyu da bir şeyler öğren diye.... Genellikle ergenliğin sonlarına doğru (aşırı koruyucu kollayıcı bir aile yapısında ketlenmediyse insan) 1-2 hatta 3 yanlış insandan sonra, bu dersin alınmış olması ve bu tip insanlardan uzak durmayı öğrenmiş olmak beklenir.. 

Ama klişeler maalesef boşuna klişe değil ve insan genç yaşında önce ailesi, sonra arkadaş grubu, sonra özel ilişkileri tarafından yani doğru yerlerde "doyurulamadıysa", maalesef sevgi açlığını hep yanlış yerlerde - ve maalesef kendisi dışında - arayacaktır. 

Sevgi ihtiyacı olan biri; karşısında sürekli, sevgisini vermeyen, göstermeyen, kendini aşırı seven ama başkalarını sevemeyen insanları bulur genellikle. Bunu da fark edemez ve kendini parçalar artık o beni sevsin diye. Sevmedikçe daha da sever daha da sever, tüm kaynakları tükenene dek. Ya da tam tersine "ben onu sevgimle iyileştireceğim" hastalığına tutulur ve dipsiz bir kuyuya kova kova su taşır. Ben onu öyle seveceğim ki, o da (beni) sevmeyi öğrenecek... Halbuki, zaten sevgiye hiçbir emek göstermeden ulaşan bu kişi, zaten sevgiyi gereğinden fazla almaktadır, onun sevgi sorgulamaları yoktur ki.. Kendisinin olduğu en kötü şekilde bile sevildiğini öğrenmiş, bunu normalleştirmiş, "nasılsa ne yaparsam yapayım seviliyorum" güveniyle "o olmazsa öbürü" kıvamına gelmiştir. Burada sorun "seven" taraftır işte; çünkü seven taraf kendi sevgi ihtiyacını fark edememekte, bu kadar sevgi verdiği halde sevgi göremediği için de, içten içe kendisinin sevilemeyecek biri olduğuna inanmakta, hattâ sevilmeyi hak etmediğini hissetmektedir.. Farkında olarak ya da olmayarak.

İşte asıl yenilgi budur: ben sevilmeyi hak etmiyorum inancı.

Bazı insanların "ben sevilmekten çok sevmeyi tercih ediyorum" duygusu altında maalesef bu eksiklik, öksüzlük, yetimlik yatmaktadır.. Ve uyanıp da "dur ya, bu kadar enerjiyi bu anguta :) harcayacağıma kendime harcasam ya" aydınlanması bir türlü gelememektedir.. Çünkü en sevilmeyecek insanı bile kolayca sevebilen bu empatlar, iş kendilerini sevmeye gelince, ı-ıh... "Beni geçelim... İnsanın kendini sevmesi zaten sağlıklı değil.. Yok ben sevdikçe sevileceğime inanıyorum.." derler.

Daha çok beklersin canım..... Bir ömür beklersin hatta. 

İnsan kendini sevmedikçe, sevilmeye layık bulmadıkça, onu kimse sevemez.. Çünkü bir ışıltın yoktur, o kendine özgü, biricik güvenli duruşun yoktur, o sıcaklık, neşe, seni diğerlerinden ayıran özgünlük yoktur, seni sevecek kişi bu durumda diğerleri arasında seni nasıl fark etsin de sevsin? Sen kendini görünmez kılıyorsan?

Yarın: kendini sevmenin ilk koşulu: kendini görmek.