13 Şubat 2021 Cumartesi

Yaşamın anlamı bulunmuştur.

O benim can dostum. Yıllar boyunca yaptığımız gibi koltuğun iki karşı ucunda değil de, soğuk mavi bir ekranın arkasında tam karşıma oturmuş, şu son bir senede olan biteni tek başına sırtlamaktan yorulduğu için, Atarax'ın beyaz kanatlarının verdiği destek ile, sakince gülümsüyor. Biz aynı yaştayız, aşağı yukarı aynı ortayaş krizinden geçiyoruz. Belki de gezegendeki herkes, yaştan bağımsız aynı krizlerden geçiyor. Kimse uyuyamıyor meselâ ve kimse ne olacağını bilmiyor..

O ilaç kullanıyor. Bense dağ tepe yürüyorum. Ayaklarımla düşünmekten ve belki de biraz bocalamaktan keyif alıyorum. Ya da düpedüz karmakarışıklıktan, tuhaf bir zevk alıyorum. 

Paul Auster'dan gözlerimle duyduklarımı, ben de ona aktarıyorum: Biliyor musun, diyorum, psyche kelimesinin iki anlamı var: ruh ve kelebek. Bu rastlantısal değil. Kelebek kozasından çıkana dek çok çırpınır, türlü zorlukların içinden geçmesi, mücadeleyle zamanını doldurması gerekir. Fakat bir çıktığında da, bambaşka bir canlıdır ve dahası, özgürdür... Her yere uçabilir. Ruh da böyle bence, zorluk olmadan, mücadele ve kavga olmadan, özgürleşemiyoruz... Herkes için özgürlük önemli değil elbet ama benim için çok önemli işte. Tüm sorgulamalarım bundan. Kendimden bir kelebeklik bekliyorum.

bu sıra dinlemekten sıkılmadığım albüm..

O ise hafifçe gülümsüyor karşımda.. İnsanın ancak ayak tırnaklarına oje sürerken söyleyebildiği türden, önemsiz, umarsız ve sıradan bir cümleyi kurarcasına rahat, bulabilecek misin sence? diye soruyor. Cevabımı beklemeden de, oysa bence çok basit diyor. Kalbim çarparak soruyorum; ne sence? ne kalacak yani bizden geriye? nedir önemli olan, anlamlı kılan, ne için yaşıyoruz?

Konuşmuyor. Kelimelerle değil, beden diliyle anlatıyor. Çok daha basit, direkt ve net. İki elini göğsünün önünde dua eder gibi tutuyor önce. İki saniye öyle kalıyor. Kocaman mavi gözlerini, uykusuzluktan iyice küçülmüş, çekik gözlerime dikiyor. Sonra avuç içleri kendine dönükken, bir elini bana doğru diğer elini kendine doğru, ileri geri, iki defa götürüyor. Anlam basit ve evrensel. 

O an gözlerim doluyor işte, başlıyorum hüngür hüngür ağlamaya.. O ise başını sola eğiyor. Yapma diyor. Gülümsüyor. İşte bu kadar basit. Sıradan iki insan arasındaki karşılıklı sevgi, iletişim, anlamak, paylaşmak, birlikte gülmek, ağlamak. Anlam, bu.. Ötesi teferruat.

5 Şubat 2021 Cuma

Başkasına odaklanmak

Burada dur! Çok çok önemli...!

Mutlu olmak için kendin dışında birini düşünebilmek, sevmek gerekir dedin ya; işte olayın atardamarı bu. KENDİN DIŞINDA! Şu ana dek hep kendi içindeki süreçleri izledin, yazdın, düşündün, çözmeye çalıştın. Hatan tam olarak bu oldu, seni kısırdöngüye sokan bu: kendi içinle çok fazla meşgulsün. Tamam anlıyorum, mesleki deformasyon bu; yıllardır insan doğasını anlamaya ve ondurmaya çalışan biri tabii ki kendi iç süreçlerini de diğer insanlara kıyasla daha fazla didikler. Fakat, sen biraz ipin ucunu kaçırdın. O kadar kendi içinle meşguldün ki, dışarıda olan biteni kaçırmaya başladın. 

Hayır doğayı demiyorum, ona fazla aşıksın, kendini didiklemekten bile fazla.. Gökyüzüne, denize, tüm bitki ve hayvanlara düşkünsün. İnsanları da seviyorsun aslında, onlara karşı sıcak ve yumuşaksın, sorun onlar da değil. Peki ne? Neden bu kadar kendinle uğraşıyor, bundan tuhaf bir zevk alıyorsun? Çoğu insan için "bir anlamı yok"ken, senin için yaşamın anlamını aramak, neden? sorularına cevaplar bulmak niye bu kadar önemli? Düşünmeden yaşayamamak?

İçine değil de dışına odaklandığın her an mutlusun ve yaşamının dolu dolu ve anlamlı geçtiğini görüyorsun. Fakat içine odaklandığın an, ipin ucu kaçıyor. Kendini didiklemeye, anlamsızlıklara ve olumsuzluklara yönelmeye, hep bir "hatayı düzeltmeye" çalışıyorsun ve hata bulamadığın anlarda da yaratıyorsun - ah bu yaratıcılık......

Şimdi tam burada dur. Buradan devam etmeye çalış. Bakalım ne olacak..