Bazen youtube'ta minimalist evlere / yaşamlara denk geliyorum. Hepsi birbirine benziyor. Yalnız yaşayan bir adam ya da kadın; zen felsefesi, minimalizm, denge konularında guru olmuş, bizi de bunun ne kadar kolay, zahmetsiz, keyifli bir yaşam olduğuna ikna ediyor. Katılmıyor değilim, ben bana kalsam, ben de bambaşka bir şekilde tasarlardım hayatımı. Fakat çocuklarla yaşadığın anda; minimalizm, zen, sakinlik ve sessizlik "mümkün" olmaktan çıkıyor ve "hayal" oluyor bence..
Youtube videolarındaki sessiz hafif rahatlatıcı geri plan mûsikîlerinin aksine, çocuklarla dolu bir evde, sürekli şöyle bir uğultu oluyor:
- “Anneağğğğ ayıcıklı tokamı, mavi simli blüzümü, spiderman’li tshirtümü, yere düştüğü halde almaya üşendiğim ve yatağın altına iteleyiverdiğim öz be öz burnumu, o burnumdan beynime kadar soktuğum parmağımla sondaj yaparken çıkanları bulamıyoruuuuum!” ---> “Te Allahım aç kollarını sana geliyorum; bekle geleceğim ama yolu bulamıyoruuuum..”
- “Karıcığıııım üç sene önce alıp çekmeceye attığım ve unutup gittiğim çizgili lacivert kazağımı, beni deli dürttüğü için, bu sabah giymeye kalktım ama bulamıyoruuuum!” ---> “Gözünle bak kocacığım, gözünle. Üst kattaki dolabın sol gözünün alttan üçüncü çekmecesinin sağ tarafında, beş sene önce alıp hiç kullanmadığın kemerin hemen önünde duruyor, gözünle baaaak”
Şimdi bunun hangi birine “Az çoktur evladım” ya da “Kocacığım anları biriktirelim, eşyaları değil”le cevap verebilirsin, soruyorum sana.
Peki ya gözlerini kocakoca belertmiş, en tatlış sesiyle “Anneeeeeaaaağ legami yeni set kalem çıkarmış hemen alalım mı n’oooolur n'oolur” diyen kapitalist yavruya “evimiz bir yaşam alanıdır, eşya biriktirmek için yapılmış bir depo değildir” demenin hassas ve tehlikeli sonuçları?!
“Bi ferahla bi nefes al, 4’e dek say, yavaşça ver, yaaaa gördün mü, bir nefesi bile içimizde tutamıyoruz işte, hayatın anlamı almak ve geri vermek demek ki” diyen Youtube gurusuna el salla! Hazır elini sallamak için kaldırmışken ziyan olmasın, bir de tokat aşket.
Fakat umutsuzluk yok! İsteyince vallahi oluyor. Tek bir adımı var üstelik, şu soruya doğru cevabı verebilmek:
İhtiyaç duyduğun şey gerçekte ne?
Şu önemli; bazen ihtiyacımız olmadan alıyoruz.. Başka bir şeye açlık çekerken, onu maddesel bir ihtiyaçla karıştırıp, içimizdeki o boşluğu doldurmak, yaşamımıza dair bir yanlışı düzeltmek için de alıyoruz. Ve buna 'amaaan beni mutlu ediyor ya, alım gücüm de var, kime ne' gibi kılıflar uyduruyor, hep yeni'nin peşinde koşarken, yeniye yer açmak için eskiyen ve vasıfsızlaşan bir şeylerden de vaz geçmemiz gerektiğini unutuyor, dolduruyor da dolduruyoruz.. Sonra da 'her şey üstüme üstüme geliyor bu sıra' ya varıyoruz... Ama hayat böyle dolmuyor, boşluklar kapanmıyor.. İhtiyacımızın gerçekte ne olduğunu anlamaya çalışmak bu nedenle çok önemli... Ruhumuzdaki o eksiklik ne...?
Bazen de kendimize değil çocuklarımıza yönelik oluyor bu ihtiyaç.. Sürekli çocuklarımız için alışveriş yapıyoruz; kıyafetler ve oyuncaklar olabilir ama entelektüel bir kılıf içinde kitaplar, "iyi bir eğitim", kurslar, aktiviteler de olabilir. Sürekli bir yetersizlik hissi, daha iyi anne olma isteği ve daha iyi'nin yanlış tanımlanması duygusu da olabilir.. Maddiyat değil maneviyat anlamında da; sürekli çocuğa kol kanat germek, onun uçmasını engellemek.. Ruhumuzdaki eksikliği bulmamız lazım..
Bir de şu var, sen tüm bu eksiklikleri gidermiş, minimalist ve anti kapitalist bir insana dönüşmüş olabilirsin ama;
Ya birlikte yaşadığın insan toplayıcı / biriktirici / maksimalistin önde gideniyse?!
Misal benim ailem... Bir minimalist olarak, bir (de değil üç tane) maximalistle yaşamak tam bir kabus! Nasıl başa çıkıyorsun dersen; biriktirme alanlarını sınırladım! Herkese 30x40x40 boyutlarında birer kutu aldım ve o kutuya ne koyduklarına (fotoğraftır, anı eşyasıdır) asla karışmıyorum, keza kıyafetlerine ayakkabılarına da asla karışmam (eşim kıyafetlerini kendisi alır ve bu nedenle misal benimkinin 3 katı ayakkabısı vardır :) Karışmam. Dolapta ve ayakkabılıkta (hepsi kapaklı, en azından dıştan minimalist bir görünüm veren dolaplarda) yer bulduğu sürece. Kızımla oğlum zaten büyüme çağında, her 6 ayda bir kıyafetler ayıklanıyor, yeni kalanlar veriliyor / eskiyenler atılıyor ve bahsettiğim “minimalist gardrop” listesine göre yenileniyor. Mis.
Biriktiricilerin en beter huyu olan “Hatıra değeri olan eşya ve U.F.O’lara gelinceeee. Orda işte çelik gibi sinirler ve kararlılık ve son çare olarak da içten pazarlıklılık gibi üstün nitelikler gerekiyor :))) Örnek vereyim: Sevgili maksimalistimiz bir koca kutu “hatıra” biriktiriyorsa, ikinci kutuyu asla vermiyorum. Ağlasın mızıklansın ı-ıh. Iron-Lady iptidai otorite C.! Birine versem diğerleri tepeme biner, ev olur çöp ev. Hayır.
Onun yerine, “hayır herkesin birer hatıra kutusu var. Düzenle, azalt, yer aç ve bu kutuya sığdır” diyorum. Buna uymazsa da vallahi çaktırmadan atıyorum (içten pazarlıklılık dediğim bu) :P Fark etmiyor bile! Zaten maximalistler sonunda neleri var neleri yok bilmedikleri için, sorun olmuyor! :))) Kırk yıl sonra birşeyini hatırlayıp ara ara bulamazsa da, valla diyorum ki: “o kadar çok eşyan var ki bulamıyorsun işte!” Halbuki çaktırmadan atmışım :)) Kötü müyüm evet, pişman mıyım hayır!
İşte böyleeee. Benden bunlar çıktı.
Günün alıştırması: peki sen; minimalist misin maximalist mi, sen neler yapıyorsun bu konularda? Var mı önerilerin, ekleyeceklerin? Ya da kirli sırların, burda söyleyip bizi güldüreceğin?
Bir sonraki konu: Olumsuz duygularla mücadele.. Tüketmeyi körükleyen en önemli olumsuz duygulardan biri; acıdan kaçmak için satın almak, biriktirmek, toplamak. Ne yapabiliriz?
Fotoğraflar: housebeautiful.com
Hadiste deniliyor ki "dunyada garip bi yolcu gibi ol". Nasil ki yolcu ona gereken hafif seyleri tercih ediyor. Gelip gittigi yerlerde barinamayacagini sadece geçib gidecegini bilip onemsemiyor ya oyle iste. Tabikide ben bi sirt cantasiyla hayatimi devam ettiremem ama ana fikir sana gercekten lazim olan seyleri agirlik k yapmayanlari yaninda tasiman .
YanıtlaSilİnsan kendine ic sesini duya bilecegi zaman ve alan taniyorsa bu insan yavrularina sabretmesi biraz hafifliyor) benim cocuklugum 90larda savas zamanina denk geldigi icin "cocuk bundan da mahrum kalmasin" modum cabuk aciliyor. Ne evim ne kocam ne kendim abarti deyiliz. Ama cocuk konusumu cocuklugum konusu mu bilmiyorum asamiyorum onu. Tabiki dengelemeye calisiyorum ama cogu zaman cocuga degil kendime aliyorum gibi. Bisey alacaksam cocuklarla istisare yapiyorum. Marketde bi oyuncak gordum 2 bebek. Biri bisikletli biri kaykayli. Kafasinda kask.
. Nasil begendim. İcim gecti. Cocukken ne bisikletim ne kaykayim yoktu. Hep ozenirdim. Sporu da cok severdim ama yoktu. Ne kadar israr etdim bunu alalim 1i atli bebegi istedi digeri baska bibebek. Baktim cok oluyor. Konustuk konustuk oyun hamuru aldim ciktik)) ne ben ne olar uzun vadeli oynamayacktik. 2 gun sonra hevesi geccince kutuya girecekti. İhtiyacimiz ne dedim. Oyun hamuru yoktu. Oyle. Dusununce sakinlesiyor insan.
Cocuklarin da kutusu var suresiz aldigi kadar. Ama yaptigi etkinlik Ivır zivir ortalıkta max 1 gun kala bilir sonra cop
Ya sorma bir de o ufak çün işi ıvır zıvırlar var.. Bizde neyse ki kapı önüne kutu koyuyorum gelen geçen alıyor içinden beğendiğini.. Geçen hafta evden belki 30 tane çocuk kitabı çıkarttım bu şekilde, alan memnun veren memnun.. Şimdi noel geçsin bir de noelde gelen ıvır zıvırın ayıklanması falan olacak. Ben hediye konusunda çok katıyım; herkes birbirine birer hediye verecek dedim çünkü Almanlar - aslında genelde batı toplumları noel ve doğumgünlerinde kendilerini kaybediyorlar.. Çam ağacının altına yığııyorlar paket paket üstüne. Tamam kültürleri bu ve bugünlerin dışında çocuğa pek hediye alınmaz burada ama bana afakanlar basıyor. Her sene aynı kavgalar, alınmayacak diyorum yine de alınıyor. Kendi ailem de kuru kutu yolluyor hediye birşey desem kalpleri kırılacak, demesem şişiyorum.. Çoğunluğu paketi bile açılmadan başkasına hediye gidiyor ya da hayırişi oluyor ama bilmiyorum yine de keşke hiç en baştan böyle hediye yağmuru yapılmasa… Kültürleri konuştuk ya geçen yazıda, bu hediye kültürü de Türkiye’de daha iyi bence (hoş orda da çocuğa kıyafet hediye ediliyor çocuk sinir oluyor falan oyuncak beklerken yetişkin zevklerine göre seçilmiş bir kazak çıkınca) Trajikomik durumlar ama işte belki de ekonomi böyle canlanıyor bilmiyorum, bence gereksiz tüketim..
SilBu konuda buraya yazmak değil, sizinle karşılıklı konuşmayı çok isterdim. Benzer durumdayız. Ben kendi kendime gittikçe sadeleşiyorum. Ama eşim ve çocuklar eşyalarından, topladıklarından, oraya buraya bir şeyler tıkıştırmaktan hiç vazgeçmeyen tipler. En azından çocuklar kazık kadar oldukları için odaları dışında kalan alanlarda benim "hassasiyetlerime" dikkat etmeye çalışıyorlar ;) Bu arada burayı neden bu kadar geç keşfettim acaba ben :(
YanıtlaSilZen de tek başına olabilen bir şey işte :)
SilBizim evde herkes minimalist, herkes dunya nimetlerine doymus bir umursamazlikta. Hatta ani olabilecek herseyden kurtulma ihtiyaci var. Hicbirsey hatirlamak istemiyoruz :)
YanıtlaSil:))))) sesli güldüm
SilBenim neler biriktirdiğimi bir bilsen C'cim, bereket tek çocuğum var o da evlenip gitti de ev bana kaldı, zira kocamın giysilerinden ve arabasından başka mülkiyet iddiası yok, evdeki her şey benim döküntüm. Her yaz başı derleyip toplayıp güya elden çıkarıyorum ama bitmiyor tükenmiyor. Eve müteahhit girse de taşınmak zorunda kalsam ne nane yerim bilmiyorum, ödüm kopuyor...
YanıtlaSilLeylakcığım vakti zamanında enteresan bir hocam vardı, espri anlayışı biraz çağın ötesinde bir adamcağızdı. Solaklık konusuna kafayı takıp “neden bu huyundan kurtulmuyorsun?” Demişti nöropsikologtu :)) Şimdi ben de sana diyeyim bari de gülelim “neden bu huyundan kurtulmuyorsun cağnım Leylak?”
SilOğlanın odasında ki 34 yaşında kendisi Tele tabi bebekleri bile duruyor daha ne diyim. Hülya
YanıtlaSil:)))) deme bir şey Hülya, sarıldım..
Silben ikisinin arasında bir yerdeyim sanırım. şöyle ki: çok seviyorum aslında minik hatıra eşyaları, bibloları falan ama kendimi tutuyorum zira dağınıklıktan, çokluktan da zerrece haz etmiyorum. ama sürekli kendimle didişiyorum bu yüzden. oğlum desen, üşengeçlikten atmıyor atılacakları. onu yerine, o olmadığında odasına girip kendimce gereksizleri ben atıyorum. eşim ise...sorma vallahi, herşeyi ama herşeyi saklıyor. aynı evde yaşamaya başlayınca cıngar çıkacak sanırım :P
YanıtlaSil:))) çıkmaz sizde maşallah size.. Fakat annemle babam öyledir biri aşırı toplayıcı diğeri hiç düşünmeden hani brownian'ın yorumundaki gibi hiçbir hatırayı saklamayıcı ve annem attıkça babam deliriyor, sürekli bu konuda tartışırlar ve annem de "hı hı der, bildiğini okur" :))) Ananemin sözüdür bu ve diğer bir sözü: evliliği yürütmek için biraz sağır biraz dilsiz biraz kör olacaksın ;)
Silgüzel sözmüş. kayınvaldem de "kötülüklerini iyiliklerine sayıyorum" derdi :)
SilDoğrusu başlıktaki tespitte çok haklısın. Bizde derler ya "çocuğun yediği helal, giydiği haram" diye, bir noktaya kadar tam olarak öyle, altı ayda bir küçülen giysiler için yapacak bir şey yok.
YanıtlaSilYine de tüketim toplumu zırvalarından ve arkadaş etkisinden çocukları uzak tutabilmek çok zor, biz de o etkiye kapıldık çocuklarla birlikte.
Şimdilerde kendim için minimalist olmak niyetiyle hareket ediyorum, değişen zaman ve şartlar içinde ne kadar minimalist olunursa, o kadar. :))