6 Aralık 2024 Cuma

Bir yaşamı tüketmek

Tüketmek sadece kendini ya da karşındakini tüketmek, bir şeyi gereğinden çok almak ya da ürettiğine eşit anlamda tüketmemek değil ki... Bir de - ooof of - bir de koca bir yaşamı "tüketmek" var. Bir yaşamı potansiyeline uygun gerçekleştirememek, türlü keşkeler ve pişmanlıklar arasında geçirmek, cesaret edip adım atamamak, fırsatları kaçırmak ya da en fenası bomboş, anlamsız, amaçsız geçirip bitirmek....

Diyeceksin ki, ohooo, ne güzel, varoluşsal kriz yaşayabilmek için, insanın en önden temel ihtiyaçlarını, güvenliğini ve bir anlamda da özgürlüğünü kendi elinde tutuyor olma lüksü var demektir; salt bu bile bir "lüks"ken, tutup varoluşsal kriz yaşamak da nedir.... Fakat temel gereksinimlerimiz ve güvenliğimiz olsa bile, işte insanoğlu doyumsuz mu dersin, yaratıcı ve onarıcı mı bilmem; ama varoluşsal kriz son derece gerçek ve geçerli, hatta ekstrem noktalarda birçok insanın yaşamını zehir eden bir bunalım. Genelde evet, temel ihtiyaç ve gereksinimleri karşılanmış, entelektüel birikimi olan insana özgü olsa da; bazen ufacık bir çocukta ya da köyünden hiç çıkmamış bir çoban abide de karşılaşabilirsin varoluşsal krizle.. İnsanın anlam arayışı der Viktor Frankl; insan yaşamına bir anlam vermeye çalışmazsa, bu yaşam boşa geçirilmiş bir yaşamdır diye de ekler.....

Bazılarımız şanslıyız. Bir "açıklık"la gelir bazısı bu dünyaya. Ufacık bir çocukken der ki "ben doktor olacağım ve insanları sağlıklarına kavuşturacağım" ve olur. Ya da "ben anne olacağım" demiştir ve olmuştur, "ben sürekli seyahat edeceğim, ben keyifli bir hayat geçireceğim, ben bana odaklanacağım" demiş ve olmuştur ve mutludur ve doygun bir yaşam sonunda gözlerini kapatırken yaşama, "ben oldum, ben yaptım, ben yaşadım, ben tamamlandım" diyerek kapatır.. Yeterlidir. Yetmiştir hayata ve hayat da ona. 

Bazılarımızsa "karışık"tır, "dalgalı"dır, çok renkli ve karmaşıktır.. O daldan bu dala atlar, onu dener beğenmez, bunu yapar sıkılır, şunu dene dersin burun kıvırır, bu dersin yapamam der... Bir türlü odaklanamaz, bir türlü damıtamaz kendini, bazen de huzursuzlukla, ait olamama hissiyle kaplı olur tüm hayatı. Bir yerde bir "kırılma noktası" arar durur, sanki o noktayı bulsa ve tamir etse, diğer her şey de yerine oturacak sanar.. Ve yaşamın sonuna gelindiğinde, türlü pişmanlıklar, keşkeler, ya onu değil şunu seçseydimler içinde bir "tamamlanmamışlık" ile gözü arkada kala kala gider... 

Peki nedir bazı insanların bu kadar "açıklıkla" görüp yapabildikleri, odaklanabildikleri şeylerin başka insanlar için bu kadar "zor" görülmesi, bulunması, karar verilmesine neden olan fark? Şans mıdır; kimine doğumla verilmiş bir açık görme kabiliyeti? Yetiştirme şekli midir; kiminin ailesinin "tamam canım yavrum sevmediysen sıkıldıysan al bak hemen başka oyuncak, bırak bırak zorlandıysan voleybolu bırak basketbola yazdıralım seni" tarzı koruyucu ebeveynliği ya da özgüven eksikliği midir "ben yapamam bunu, başaramam" hattâ ikiz kardeşi mükemmelliyetçilik "ya en iyisini yaparım ya da hiç girmem bu topa"...? Nedir mesela "evdeki bulgur"u yetersiz gösterip pirince süren insanı? Ya da nedir bir insana "ben hangi konuda yeteneğim olduğunu bilmiyorum, bulamadım" dedirten? 

Yaşamın amacı peki; daha küçük yaşlarda mı aranmalıdır, o hedefe konuşlanılmalıdır; yoksa ölüm döşeğinde yaşananların damıtılmasından kendi kendine mi belirir?

Bir de zekâ ile ne kadar ilişkilidir meselâ? Ne istediğini bilmek, istediğine giden yolu açıklıkla görebilmek, motivasyon düzeyini sabit tutabilmek? Yoksa tamamen şans işi midir; bir keşif gibi "aaaa ben bunu seviyormuşum ve iyi yapıyormuşum" diyebilmek?

Yüzde kaçı mesela kişinin tamamen içinden gelir de yüzde kaçını içinde olduğu toplum, ailenin ve yakın çevrenin beklentileri belirler? Misal sanat yetenek midir çalışma mı, ailede sanatçı ya da sanatı destekler bir yaşam tarzı yoksa bir çocuğun sanata adım atabilmesi mümkün müdür? Böyle kaç çocuk vardır meselâ; bir Picasso olabilecekken eline bir fırça verilmemiş? Yaşamını boşa geçirmiş, dünyaya katabileceği mirasın farkına bile varılmamış... Of ağlayacağım, nasıl bir "boşa geçirmek"tir bu, hiç mi hüzünlendirmez insanlığı?

Boşanıp çok mutlu olabilecekken sırf babasına verdiği sözü tutmak uğruna koca bir hayatı sevmediği biriyle geçirmek? Ve o insanın da bir ömür boyu "sevilmediğini" hissetmesine neden olmak.. Bir tanecik yaşamı bir söz yüzünden hiçlemek; bilinen en büyük günahlardan değil midir mesela? 

Düşünsene milyarlarca yıl yoksun, hiçsin, sonra hadi diyelim 80 sene dünya üzerindesin, sonra yine milyarlarca yıl yoksun, hiçsin...... Ve o 80 seneyi nasıl geçirdin? Bu düşünce bile tek başına "hayatının eyerini elinde tut!" mesajı vermeye yetmez mi?

Flâneur / neuse, gözlemci, yaşamı izleyen olmak bir de; izlemek güzeldir eğer bilinçli yapılıyorsa. Gerçekten görmeye anlamaya çalışarak hayatın içinde yürümek, belki hiç etki yaratmadan, hiçbir anlam taşımadan "akmak" da bir seçenektir elbette. İyi de bir seçenektir... Fakat o zaman da bundan "doymak", bununla "tamam olmak", bunu "yeterli" bulmak esastır bence.. Sürekli bir arayış içindeysen, belli ki gözlemlemek değil senin amacın. Büyük ihtimal "yapmak"la ilgili bir amacın var ama ne olduğunu bilemiyorsun.... Bulmak için, bir mentora, bir ruh rehberine, bir mürşide ihtiyacı olan müridsindir... O zaman işin kolay; yaşamını tüketmemek istiyorsan, bir an önce mürşidini bul derim.. Derim de keşke o kadar kolay olsa bu işler....

Sen bulabildin mi mürşidini? Edebiyattan biri mi, bir dost mu gönlünü sakınmasız açabildiğin, bir öğretmen mi? Bazen hiç beklenmedik insanlardan da çıkar mürşitler; otogarda rastladığın, ayaküstü 5 dk karşılaştığın biri olabilir, dağ başında bir çoban, hatta kendi kızın ya da oğlun ve bazen doğa, sanat, bir hayvanın karşılıksız sevgisi.. İnsan mürid olmak istemesin; mürşit her yerde.....

Günün alıştırması: Sen yaşamını "tükettiğini" düşündüğünde ne yapıyorsun, nasıl başa çıkıyorsun kendi kendinle? Ne yapıyorsun da yaşamını anlamlı buluyorsun ya da anlamı yeniden bulabiliyorsun? Hattâ nedir senin yaşamının anlamı sence, yazsana....

Bir sonraki konu: Yaşamının anlamını bulmak isteyenler için 7 önemli soru ;) Hey girl dergisine dönmeden işlemeyi umduğum diye de ekleyeyim :)))

Kedi İnsan olmanın çelişkileri
Comic: The oddcatsanctuary (Instagram)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.