Fakat insan her zaman içten tükenmiyor.. Bir de dıştan böyle "soldan soldan gelen" bir "tüketenler" var.
Kim bunlar? Benim görebildiklerim:
1). Başkaları / elalem ne der; yani toplumsal beklentiler ve kişisel görüş ve istekler arasındaki çatışma.
2). Genel anlamda iletişim teknolojisindeki gelişime, sosyal gelişimin eşlik edememesi, geride kalması ve bizim de kişisel olarak FOMO yani "geride kalma", "birşeyleri kaçırıyor olma" korkusu duymamız.
3). Güncel politik, ekonomik ve toplumsal travmaların sürekliliği karşısında yaşanan psikolojik gerilimin bir türlü "topraklanamaması" sorunu.
Tüm bunların kontrolünü kendi elimizde tutamazsak, tükenmememiz imkânsız. Peki nasıl kontrol altına alacağız bu canavarları? Benim aklıma gelenler şöyle:
1). Başkaları ne derse desin, senin kalbin bu konuda ne diyor, onu yap. Başkaları için bu 5 dakikalık bilemedin 5 günlük bir "ilgi", sonuçta unutup gidecekler. En büyük rezillikler, ayıplar bile unutuluyor. Oysa bu senin biricik hayatın, kalbin ne diyorsa onu yapmalısın.. Kalbini duyabilmek için de, tüm o "dış sesleri" kapatman, kısman gerekir önce... Kendini "dinlemeyi" ne yap et öğren derim. Dönem dönem içine çekilme, "Sessizlik Yogası", "Anda kalma, meditasyon ve nefes egzersizleri", dua etmek, uzun bir yürüyüş, "kar zarar cetvelleri" yapmak, hepsi işe yarayan yöntemler... Yeri gelmeli insan tüm seslere "bir durun ya" diyebilmeyi bilmeli.
2). Sanal yerine gerçek ilişkiler. Klavye silahşörlüğü yerine sokaklar. "Like" yerine gerçek bir sarılma, mesaj yerine görüntülü konuşma.. Teknolojik ilişkiler yerine yüzyüze, toplumsal ilişkiler.. FOMO içinse tek çare, seçenekleri çok geniş tutmamak, odaklanmayı öğrenmek, elinde var olanı sevebilmek, "az çoktur" anlayışı.
3). Kendini maruz bırakmamak, ben-onlar kalıplarını olumlu anlamda dahi (ben sıcacık evimdeyim onlar üşüyor, ben iyi para alıyorum onlar nasıl yaşıyor) kullanmamaya özen göstermek tabii ki ilk adım. Fakat maruz kalındığında da, "elimden geleni yapıyor muyum?" sorusuna gönül rahatlığı içinde bir evet verene dek kaynaklarını kullanmak ve sonrasında da kendini çekmek ve başka alanlarla ilgilenmek, hayat sadece güncel haberler, politika değil. Sanat var, tabiat var, edebiyat var, spor var, yakın ve doyum veren sosyal ilişkiler var.... Bunlar işte "topraklanma" oluyor..
Eşref Bey, Eşref Saatinde, Topraklanıyor..
(c) Tanzanya, 2009.
Günün alıştırması: Seni kendi dışında en çok tüketen nedir? Bu canavarla nasıl bir yöntem kullanarak savaşıyorsun?
Bir sonraki konu: Artık yavaş yavaş tükeNmekten tükeTmeye geçelim mi? Çünkü sadece kendimizi ve çevremizi tüketmemek de yetmiyor, bir de işin maddesel boyutu var, tüketim çılgınlığı, zaman / yaşam tüketimi, insan / ilişki tüketimi vs.. Ordan devam bence...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.