Canım çok acıdığı için, acıyı daha fazla hissetmemek için, aklımı dağıtmak, kendimi mutlu etmek için yemek / aburcubur yiyorum, acı çektiğim için alışverişe çıkıyorum, sosyal medyada aklımı dağıtıyorum, canım acıdığı için bir ilişkiden öbürüne geçiyor, o insanların beni mutlu hissettirmesini istiyorum, canım çok acıdığı için herşeye ve herkese sinirliyim, acı nedeniyle başkalarını da acıtmak istiyorum...
Ne çok duyarız bunları.. Bazen kendimizi de aynen bu hislerle yakalarız. Açık açık söyleyemediğimiz belki de şudur: Canım çok acıyor ve ben o acının dinmesi için, kendimi hissizleştirmeye çalışıyorum, bu nedenle de birşeyleri - çoğunlukla da kendimi - tüketiyorum..... Daha başka birşey yapabileceğimi bilmediğim için, tüketiyorum, tükeniyorum...
Peki acıyla başa çıkarken tüketmemenin / tükenmemenin bir yolu var mıdır?
Bunu sormadan, durup, önce "acının doğası"nı anlamaya çalışalım mı?
"İnsan yaşamının 3 büyük kabusu vardır: acı çekme korkusu, suçluluk duygusu ve ölüm korkusu. Üçünün de çözümü kabul etmek ve metanetle yaşamaktır. Acı çekmek; acıdan ders alarak büyümektir ve büyümek / kendi sınırlarını aşmak ve ileriye gitmek, insan yaşamının biricik anlamıdır" diyor 3. Viyana Psikoterapi okulu ve Logoterapi kurucusu Viktor Frankl.
Acı çekildikten ve bittikten sonra, geriye dönüp "evet çok öğretici bir süreçti" demek, elbette acıyı çekerken hissettiklerimizi "öğrenme süreci" olarak tanımlamaktan çok daha kolay.... O anda insanın aklında tek bir soru oluyor: "ne zaman bitecek......?" ve acı süreci uzadıkça ya da yoğunlaştıkça, insan acı duymamak için, neredeyse "hiçbir duyguyu duymamayı" bile tercih eder hale gelebiliyor..
Daha da beteri, bir defa canımız acıdıysa, artık o noktadan yaralıyız demektir. Yani eğer acıyla ilgili bir travman varsa, ileride yeniden acı çekmemek için mümkün olan her yolu dener, hatta mümkün olmayanları bile denemeye çalışırsın.... Acıdan kaçabilmek için, bazen insan öyle ileriye gider ki, kendi acı çekmemek için çevresine acı verir, bunu umursamaz hatta bir davranış haline bile getirir. Daha "içedönük" kaçınmalarda ise, özellikle maddi tüketimler, bağımlılıklar, takıntılar ve kendine zarar verme davranışı olarak kendini tüketmeler görülür.. Biraz deştiğimde, bu tür davranışları gösteren insanların her birinde ciddi bir acının iyileştirilmemiş travmasını buluyorum.. Ve "iyileştirme" görevi sırasında, adım adım şu yoldan yürüyorum:
1). Viktor Frankl: "Yaşamak, acı çekmek demektir" der. Ve ekler: "hayatta kalmak, acıda bir anlam bulmak anlamına gelir". Acıdan kaçınmak, yaşamı sadece mutlulukla ve güzel duygularla özdeşleştirmek, sürekli mutluluğu aramak ya da peşinde koşmak, hem gerçekçi değildir hem de insanı mutsuz eden bir numaralı nedendir. Acı ile mutluluğu bir bütün olarak görmek ve birbirlerini tamamlayan ve sürekli birbirlerini tekrarlayan bir patern olarak kabul etmek, bizi acıya karşı güçlü kılar.
2). Bir acı (fiziksel / psikolojik) çekilecekse, onu senden başka kimse üstlenip çekemez. Acıyı acı yapan da zaten bu kavrayış ve beraberinde gelen "haksızlık" dıygusudur. Bu nedenle, acıdan kaçmak imkansız olduğunda onu sadece senin yaşayacağını kabullenmek ilk adımdır. O acıyı kimse senin gibi çekemez, bu nedenle de kimsenin seninle birlikte çekmesini, seni anlamasını bekleme. "Neden benim başıma geldi?" sorusunun cevabı herkes için aynıdır..
3). Acı (fiziksel / psikolojik) çekerken, bunun eninde sonunda bir an biteceği bilinmelidir. En büyük acılar bile bir an gelir, biter. Vücudumuz, yüksek bir acı noktasında kendisini kapatmaya (bilinç kaybına) programlıdır. Psikolojik acılarda ise; içe dönme ile (depresif ruh hali) ya da tamamen tersine, öyle bir acı hiç yokmuş gibi davranarak kapatır kendini insan. Fakat aynen bilincin uzun süreli kapanması nasıl tehlikeliyse, kişinin kendini psikolojik acıya kapatması da tehlikelidir. Kişi acıyla yüzleşmelidir. Acıyı başı ve sonu olan bir süreç olarak görebilirsek, bu süreçten daha olgun ve "dersini öğrenmiş" olarak çıkabiliriz. Bu sürecin tekrarlayan yapısı da kabullenildiğinde, kişi acıyı "yönetmeye" başlar ve altında kalmaz. Acı; kaçınılmazsa, insanı büyüten bir yaşam dersidir.
Bu noktaları layıkıyla anlayabilen bir insan; acıdan korkmaz ve onu tükenmeden / tüketmeden yönetebilir. diye düşünüyorum... Bilmem sen ne diyorsun; acı çekerken tükenmemek için senin yöntemlerin neler?
Meraklısına: Vücudumuzdaki ağrılar ve psikolojik karşılıkları..
Bir sonraki konu: Tüketmeyi körükleyenler: Kaybetme ve ölüm korkusu.
... dedim ama düzeltiyorum. Önce bir "suçluluk duygusu"nu alalım mı? Geliyor birazdan..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.