1 Aralık 2022 Perşembe

Sevmek - 4: biyoloji

Bir deney yapıyorlar. Basıyorlar farelere oksitosini, dopamini. Fareler birbirlerine aşık olup bağlanıyorlar, sürekli birbirlerinin yanında olmak, sürekli sevişmek istiyor, çılgınca bir mutluluk hali içinde yaşayıp gidiyorlar. Sonra küt diye kesiyorlar bu hormonları ve hattâ üretilmesini de baskılıyorlar. Bir sürü kavga gürültü, "git gözüm görmesin seni.."ler. Fareler mutsuz, fareler ayrılmak, tek başlarına takılmak istiyorlar. Kadın fareler erkeklerini "sürekli seks sürekli seks, başka bildiğin yok, bir defa şöyle oturup konuştuk mu uzun uzun" diye azarlarken, erkekler "ne yapsam mutlu edemedim seni, bir güleryüz bir baş okşama yok, sürekli dırdır vırvır" diye çarpıyor kapıyı, çıkıyorlar. 

Aslında temelde biz insanlar da farelerden farklı değiliz. Hormonal döngümüzün belli dönemlerinde sevişmek istiyoruz, belli dönemlerde sinirli ve "git başımdan"cıyız. Aşkın ilk dönemlerinde dopamin patlamalarıyla manik bir ruh halindeyiz, çocuk doğurduktan sonra prolaktin ve progesterondaki fırlamayla bir süre "soğuk nevale"yiz. Bu mudur yani? Olay hormonların dansı mıdır?

Biyolojiye göre evet. Harvard çalışmalarından ufak bir kuple:


Ama neyse ki biz insanlar, çoğu hayvandan farklı olarak sadece biyoloji ve hormonlardan ibaret değiliz. Bu belki şansımız, belki de lanetimiz.. Düşünebilen, planlayabilen, önceki deneyimlerden öğrenen ve gelecek için hayal kurabilen bir canlıyız da.. 

Bir sonraki yazı: Önceki deneyimler.