Sevmek; hata yapa yapa sonunda bize hata yapıldığında onu da affedebilme olgunluğuna ulaşmaktır demiştim son yazımda. Büyük lâflar ediyorum blog. Ama hissettiğimi, başıma geleni yazıyorum..
Hemen karşı çıkacaksın biliyorum: ama insan her şeyi affedemez ki, öyle haksızlıklar, öyle adaletsizlikler var ki hayatta.. Çocuk tecavüzü, öldürülen kadınlar, insan hayvan hakları ihlalleri, doğa katliyamları, savaşlar.. Bunları da mı affedeceğiz? Diyeceksin..
Evet.
Çünkü affetmek = unutmak değil; affetmek, önceki adımdan ders alarak, bir sonraki adımı atmaya cesaret etmek. Affetmek, küsüp kabuğuna kapanmak ya da agresifleşip kırıp dökmek yerine, yaşanılan adaletsizliği, haksızlığı daha büyük bir pencereden bakarak anlamlandırmak. Sonuçta kimse durup dururken katil olmuyor ve aslında hepimiz de koşulların sonucunda katil olabiliriz ya da asla yapmam sandığımız, "kötülük" diye tanımladığımız davranışları da yapabiliriz, bu bir gerçek.. Bana asla olmaz, ben assssla yapmam dediğin her şeyin, tam burnunun önüne geldiğini görmedin mi hayatta?
O nedenle "iyi", "kötü" gibi kavramları düşünürken bile, zamanı, ortamı ve koşulları asla göz ardı etmemeli insan. O kötülük, haksızlık kendi başına gelmiş olduğunda dahi, humanizm mi dersin saf insan sevgisi mi, ne dersen artık, insanın sadece bir insan olduğunu unutmamak ve bir dış pencereden, bir üst ölçekten bakmaya çalışmak önemli.. Affedemesen bile en azından "kötü" dediğin kişiyi, davranışı, bu noktaya getiren koşulları anlamaya çalışmak, yeterli..
Lev Tolstoy, Savaş ve Barış'ın 1. cildinde altını çizdiğim satırlar ile bitireceğim bu bölümü:
"kötü ne, iyi ne? neyi sevmek, neden nefret etmek gerekiyor? ne uğruna yaşanmalı ve ben neyim? yaşam ne, ölüm ne? hangi güç her şeye hükmediyor?"
Bir sonraki yazımız Ağır Roman: sevmekten vaz geçmek, sevmemeyi öğrenmek.