Sevmek; aktif bir uğraş mı, yoksa kendi yolunda akan sakin bir dere mi?
Sevgi emektir, diye biten filmi hepimiz biliyoruz. Belki bu filmi hepimiz hayatımızın bir noktasında yaşadık da. İki insan arasında kalmak değil sadece, hattâ aynı insana duyduğumuz sevginin zaman içinde değiştiğini düşündük belki de.. Uzun süren ilişkilerin başında hissettiklerimizle, yıllar sonra hissettiklerimiz aynı mı kaldı? Ya da ilk başlarda içimizin ısınmadığı biri zamanla tanıya tanıya kalbimizi hiç mi fethetmedi? Ya da tam tersi, can-dost sandığımız birinden hiç mi kazık yemedik? Demek ki sevgi uzuuuun bir yolmuş yavaş yavaş yürünen, öğrenilen?
Yoksa...?
Şimdi desem ki sana, hayır, sevginin emekle alâkası yok.. Sevmek, üzerinde çalışılarak başarılacak bir görev değil. Sevmek, aynen mutluluk gibi, bize yaratıcımız tarafından "ana paket" içinde, "kurulum seçeneği" olmaksızın verilmiş bir duygu. İnsansak, seviyoruz. Üstelik saniyenin binde biri kadar bir zaman içinde, kimi ve neyi seveceğimize karar veriyoruz! Ve şaşıracaksın ama, doğru karar veriyoruz.
Derler ya "en baştan gözüm tutmamıştı" ya da "kanım kaynayıverdi".. Kimi dillerde "midem söyledi" derler, kiminde "bağırsaklarım hissetti". Kalbimiz, kanımız, midemiz, bağırsağımız, hangisi sorumlu bilmem ama, bir şeyi ya da insanı sevmenin ya da sevmemenin "içimizden" geldiği kesin.. Beynimizin beş duyu ve sinir uçlarından aldığı bilgilerle saniyelik doğru kararlarından bahsediyorum, seni de müthiş heyecanlandırmıyor mu bu yeteneğimiz? Bu kadar içsel bir hisse "emek" demek, "öğrenilen bir şeydir" demek, ne kadar doğru peki?
Bir sonraki yazı: hormonlar ile deneyimlerin savaşı.