Sevmek ve sevilmek nedense ilişkili terimler gibi geliyor kulağa. Ah bu adam hiç sevilmemiş ki sevmeyi bilsin diyor meselâ bazı filmler, şiirler, düzyazılar. Ya da birini sevince, o da seni sevsin istiyorsun, sevemedi diye üzülüyorsun, kendini ya da onu suçluyorsun. Yapmadın mı? Hepimiz yaptık.. Ta ki sevmek kelimesinin gerçek anlamını anlayana dek.
Sevmek bir alışveriş ilişkisi değil, önce onu bir belirleyelim. Sevmek senin içinde ve tek yönlü, etken bir his. Ha şanslıysan elbet karşılıklı olur, tadından yenmez. Ama sevmek fiilinin göstergebilimsel meali, A. noktasından B. noktasına doğru giden bir ok işareti misali tek yönlü bir eylem. Ve öznesi sensin, sevilen şey ya da kişi (ya da tanrı) değil. Bu nedenle "sevdim de sevilmedim" ya da "tanrım ben sürekli sana dualar ediyorum da sen beni duymuyorsun" ya da "evladımı çok seviyorum, tüm emeğimi enerjimi veriyorum ama karşılığında haytanın teki oldu" gibi durumlar, ne yazık ki anlamlı beklentiler değil..
Öznesi sen olan sevmek eyleminin muhatabı kim ya da ne olursa olsun, senin sevginle bir etkileşim içinde değil. Onun üzerinde hiçbir yaptırımın, hak iddian, beklentin de, işte bu nedenle olamaz. Bu bir alış-veriş, bu bir denge oyunu, bu bir karşılıklı etkileşim değil.
Peki sevgimiz hiç bir şeyi değiştiremez mi şu dünyada? dersen, elbette değiştirir, hattâ şu dünyada herhangi bir şeyi değiştirme gücü olabilecek tek kavram da sevgidir bence. Ama bu işin tek bir kuralı var; o da bir değişim beklentisi içinde olmamak. Sadece sevmek. Karşılık beklemeden, değişim beklemeden, sahiplenmeden, planlar projeler üretmeden, hedefler koymadan, sadece safça - her iki anlamıyla da ;) - sadece sevmek.
Ve "sevmek" hissinin, eyleminin, kavramının karşındakine değil, sana ne yaptığını görmeye, anlamaya çalışmak.. Evet, sevmek bu.