11 Aralık 2020 Cuma

Aldığın kadar ver


Psikolojide prososyal davranış; karşılık beklemeden yardım etme, gönüllü çalışmalar ve yardımseverlik olarak tanımlanır ve bence "sadece almak değil, vermeyi de bilmek" olarak özetlenebilir. Milenyum kuşağının en sevdiğim yönü, bu konuda biz 90'lı yılların çocuklarından çok daha duyarlılar. Hoş yöntemleri yanlış, sosyal medyadan "like" etmekle bir şeyleri değiştirebileceklerini düşünüyorlar ama en azından her birinin içinde bir prososyal davranış bilinci var. Bizim kuşakta bu bilinç çok nadirdi. Ancak bir kısmımız sokaklara dökülürdük ama sokakta da fark yaratırdık hani... ;)

Ben prososyal davranış konusuyla gerçek anlamda üniversitede tanıştım. Ondan önce gönüllü hiç bir iş yapmamıştım çünkü çevremde de böyle bir sistem yoktu. Yardımseverlik malesef kültürümüzde genellikle para ya da maddi yardımlar olarak algılanıyordu. Ben de "paylaşım"ın tek yolunun o olduğunu sanarak büyüdüm. 

Oysa manevi paylaşımlar insanları çok daha mutlu ediyor. Hem alanı, hem vereni.. Gönüllü çalıştığınızda, bir duygusal paylaşıma giriyorsunuz. Bu çok önemli. Çünkü mutluluğun en önemli 3 bileşkesine dokunuyor: yaşamına anlamlı bir amaç veriyor, insan ilişkisi, sosyal iletişim ve kabul görme ihtiyacına dokunuyor ve son olarak, eğer kendini yargılayan, mahkemelere çıkarıp en ağır cezalara çarptıran, diğer insanlara gösterdiğin toleransı kendine bir türlü gösteremeyen, kendine "ya idare ediver işte.. insanız" diyemeyen bir ağır ceza yargıcı kaçtıysa içine hah işte en güzeli de o yargıca "bak ben aslında iyi biriyim, sadece almayan verebilen biriyim" deme şansın doğuyor.. Bir nevi iç denge, yani benim için hayattaki en önemli yaşam amacı, uğruna yaşadığım en önemli şey, gerçekleşmiş oluyor..

Bir de "kendine odaklanıp durmak" yerine, başkasının dertlerine odaklanmak; kesinlikle insanı iyileştiren de bir süreç.. Bunu ileride yeniden ele alacağım.

Foto: Paul Smith ve David Bailey, "Yıllanmış dostluk" - 2010.