Sorunun sorulma şekli, pek tabii cevabı da etkiliyor. Meselâ "ne için yaşıyoruz?" diye sorduğum zaman bazen "niçin (neden) yaşıyoruz?" diye sorduğum sanılıyor. Cevap da "yaşamın anlamı" ya da varlık felsefesine dayandığı kadar, aslında "bence hayat boş, anlamı da yok" ya da nihilist yaklaşıma da dayanabiliyor. Oysa benim aradığım yaşamın anlamı, neden bu dünyada olduğumuz değil. Dünyadayız ya da yaşıyoruz, çünkü biri ya da bir şey bizi bu dünyaya koymuş ya da tamamen rastlantısal nedenlerle yaşam başlamış, aynı rastlantısal nedenlerle sona erinceye dek de bir takım "deneyimler" ediniyoruz. Amaç da, süreç de bu.. Böyle bakınca basit..
Fakat benim sorum aslında "neler için yaşıyoruz?" yani bu hayatı bizim için yaşanılır kılan, bize hayatı sevdiren deneyimler / duygular / hisler neler? İşte ben bunları merak ediyor ve burada bunlar üzerine düşünmek ve yazmak istiyorum..
Bugün önümdeki kavram "sevmek ve sevilmek için yaşamak" ya da hayattaki en önemli kavramın "sevgi paylaşımı" olduğunu düşünmek. Bir çok insan hayatın anlamını bile, "sevginin çoğaltılması" olarak belirtiyor.. Peki ama hangisi; sevmek mi sevilmek mi?
Diyorlar ki; mutlu olmak için, sevilme ihtiyacınızı (ya da beklentinizi) çok azaltmanız, fakat sevme davranışınızı arttırmanız gerekli. Fakat "karşılık beklemeden sevmek" de gerçekten çok zor bir tutum bence. Egonu hiçe saymak, karşındakini olduğu gibi kabul etmek ve neydi o laf "olması gerektiği gibi olmadığı zaman" bile onu sevmeye devam etmek.. Çok zor, yıpratıcı bir durum. Ama bir defa o mertebeye ulaşıldığında da sanırım hissedilen duygu bambaşka oluyor. Bir "anlama", bir "kabul etme", bir "bütünleşme" duygusu, sanırım "sevgi" kelimesinin de asıl anlamı bu....