Ve benim de yapmak istediğim bu. Fakat bloğu nihayete erdirmeden, son bir yazı eklemek ve bu ufacık blogda olan biteni, kendimde neyin ters gittiğini nasıl fark ettiğimi, harekete geçmeye nasıl karar verdiğimi özetlemek istiyorum. Çünkü biliyorum, bu dalgalanmaları yaşayan tek insan ben değilim..
Her insanda olmuyor ama bazılarımız için varoluşsal arayış önemli. Hayatımın bu döneminde yaşadığım anlam arayışı nedeniyle tam üç ay önce kendime "ben neler için yaşıyorum?" diye sordum. İlk bakışta benim için yaşamı anlamlı kılanlar; deneyimlemek, iç denge ve mutlu olmak gibi görünüyordu. Deneyim zaten bildiğimiz şey, dengeyi tanımlamak da kısmen kolay geldi; karşıt kavramların birleşimi, tamamlanmışlık hissi dedim bu kavrama. Mutluluk ise zorladı beni.. Mutluluk basit bir "iç huzuru" kavramı değildi bence. O nedenle küçük parçalara böldüm ve tek tek şu maddeleri ele aldım:
- iç-denge (hayatın olumlu ve olumsuz getirilerini tevekkülle kabul edebilmek, öz-saygı, öz-değer, kendinle barışık olabilmek)
- umut (geleceğe yönelik olumlu düşünebilme yetisi)
- sevmek, sevilmek ve sosyal ilişkiler (sadece aile ve dostlarla değil, yaşadığımız sosyal çevre ve hattâ toplum ile bağ kurabilmek, iletişim ve anlamlı yakın ilişkiler geliştirebilmek)
- amaç ve fayda (çalışmak, üretmek, verimli olmak, topluma bir faydanın ve katkının olması, kendin dışında birine yardım etmek, gönüllülük ve prososyal davranış; kısacası almak kadar vermek de..)
- keyif (gülmek, neşe, tutku ve aşk, enerjik olmak, bir hayâlinin olması, eğlenebilmek, "sıradışı ve ilginç biri olabilmek", hayatın keyfine varabilmek, sanata müziğe spora edebiyata felsefeye zaman ayırabilmek, "kasmamak" biraz da yaramazlık yapabilmek)
- merak (yaşam boyu öğrenme anlayışı, kendini geliştirme ve güncelleme ihtiyacı, çağa uyum)
- sağlık (olumlu beden algısı, öz-bakım, sağlıklı yaşam alışkanlığı, uykunun ve dinlenmenin değerini bilmek, "iyi yaşlanmak")
- inanç (tinsellik, şükredebilmek, duanın gücü ve kendinden büyük bir güce kul olma, kendini bırakabilme ihtiyacı)
- seçim yapabilme özgürlüğü, kendi yaşamına yön verebilmek, pişmanlıkların olmaması
- stres kontrolünü ve zor dönemleri yönetmeyi başarabilmek, öfke kontrolü
- sadeleşmek (sadece mallarda değil, maneviyat ve sosyal yaşam anlamında da "az ve öz" anlayışı)
Çalışmak istediğim kavramı küçük parçalara ayırınca, önümü daha açık görebildim. Anlamlı ve doyumlu bir yaşam istiyorsam, yaşadığım anı tüm duyularımla ve farkında olarak yaşamam gerektiğini anladım.
Fakat sadece “doğru yaşamak” da yeterli değildi. Beni bu süreçte sürekli bir kısırdöngüye iten bir sorunum, direncim vardı! Benim sorunum, anda kalamamak değildi. Aksine anlarda yaşadığım mutluluğu bir tür bilişsel mekanizma ya da psikolojik direnç sonucu, "unutuvermem" yani o anı yaşam sürecime genelleyemememdi!
Genele baktığımda bu unutkanlıktan ötürü bir doyumsuzluk, bir yetememe, bir kendinden razı olamama, amaçsızlık ve "hayatı boşa geçiriyorum" hissi duymamdı.. Halbuki anlara odaklanabilsem, görüyordum ki yaşamım anlam dolu, mutluluk dolu. Benim sorunum şuydu: "yaşananlar" "yaşanmışlıklar"a dönüşürken bir yerde eriyip gidiyordu. Defalarca kendime “sadece yaşa” desem de, yine yine yine aynı “yaşanmamışlık hissi” ile kalıyordum. Peki ama neden?
Einstein "aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek deliliktir" der. Benimki de biraz deliliğe döndü. Dönüp dolaşıp aynı varoluşsal bulantılara saplanmaktan, bir şeyleri "çözememiş" olmaktan, karışık kafamdan, düşüncelerimin içinde boğulmaktan bir çeşit zevk alıyor olmalıyım ki, bir türlü ilerleyemiyorum.. Ya da, hakikaten fizyolojik, nörolojik temelli bir "yaşadığımı arşivleyememe, uzun süreli belleğe atamama" sorunum var.. Daha önce bahsetmiştim, yazıya dökmezsem çok basit ve açık şeyleri dahi göremeyebiliyorum. Ben buna “yazarak düşünebilmek” demiştim. Bu belki basit bir bilişsel eksiklik. Ya da sadece yazmayı çok sevmekten kaynaklanan bir alışkanlık. Öyle ya da böyle, sonuçta bir dirence neden oluyor ve hafızamı olumsuz etkiliyor. Şimdilik buna karşı bulduğum tek çözüm de kendi kişisel yaşam arşivimi, kendi kendime, "yaşadığımı kanıtlamak" adına tutmaya başlamak ve dönem dönem “yaşadıklarımı kendime tekrar hatırlatmak” gibi duruyor.. Bir nevi hafıza egzersizi.
Bu nedenle, bu direnci kırmak adına “farklı” bir adım atacağım ve (kısır) döngüsel düşünmeyi bu noktada bırakarak, yaşamaya ve yaşadığımı kendime kanıtlamak için de bana kalanları arşivlemeye başlayacağım.. Ufak bir not defteri, bir kurşun kalem ve o günden bana kalanlara dair bir kaç satır.... Sadece bu kadar.